Wednesday 9 March 2011

Kurultay atlı okçuluk Almanya 2011

Kurultay atlı okçuluk toplantısı Almanya 2011

Geçen haftasonu (5-6 Mart 2011) Avrupa'nın dörtbiryanından gelen atlı okçular Almanya'da buluştu.
http://kuriltai.nomadencamp.de
Michael Woisetschlager'in kurultay adı altında organize ettiği etkinlikte atlar yoktu bu defa. Amaç atlı okçuları biraraya toplamak, fikir alışverişinde bulunmak, bazı sorunlara beraber çözüm aramak. Müsabakalarda böyle şeylere genelde vakit kalmadığından gayet de faydalı oldu.

Yer olarak tarihi bir Alman kalesi seçildi: http://www.burg-guttenberg.de/en/the-castle/burg
Polonya, Belçika, Lüksemburg, Almanya, ve Çek Cumhuriyeti'nden katılımcılar geldi. Hilmi Arıç ile beraber gitmeyi planladık ancak vize kurbanı olunca tek başına gittim. Birinci günü kalede kartal ve atmacalar ile gösteriyi izledik. Sonra hepberaber ok attık ve akşam sunumlar yapıldı.

İkinci günü de ben Türk okçuluğu üzerine sunum yaptım. Sonra Polonyalılar bize kılıç antrenmanı yaptırdı.

Konuşulan konulara gelince:
1.Bölünme
En büyük sorunlardan birisi bölünme olarak gösterildi. Almanya'da zannettiğim gibi 100 değil yüzlerce atlı okçu varmış. 100'den fazla atlı okçu sadece Steppenreiter organizasyonunda varmış ama hepsi birbiriyle kavgalıymış (biyerden tanıdık geldi bu durum...). Bölünmeler sadece Almanya değil, tüm ülkelerde sorun olduğu için bunun üzerine çözümler aranmaya çalışıldı. Macarların 1000 okçu toplantısı örnek gösterildi, Macarlar ne kadar birbiriyle kavga etseler bile binlerce okçu senede bir herşeyi unutup toplanıp oklarını aynı anda havaya fırlatıyor.
http://www.youtube.com/watch?v=fUbOsLEG2as
http://www.youtube.com/watch?v=AdE-vCCUqzU



2. Okçuluk
Okçuluk sadece kirişi çekip bırakmak değil. Çoğu atlı okçuların genelde kötü okçuluk tekniği var, çapa noktası yok, veya havada, ferkeyi yapmıyorlar ve zaten hafif yaylara rağmen tam çekişe geçmiyorlar. Ayrıyetten teorik bilgi çok az, örn. geçen sene bazı atlı okçuluk antrenörlerine 'okçu paradoksu' veya okun 'spine değeri' gibi temel kavramları anlattığımı hatırlıyorum.

Sorun o ki atlı okçuluğu genelde biniciler ve atı olanlar yapıyor. Birkaç saat kurs ile biniciler birden atlı okçu oluveriyorlar. Okçuluktan gelen çok az kişi var. Bugünlerde atlarla ilgilenmek çok zahmetli hele atınız varsa çok vakit alır. Okumak araştırmak veya okçuluk için antrenman yapmak fazla geliyor. Genelde kış boyunca yayı hiç ellerine almıyorlar bile, sonra havalar ısınınca direk 30 libreyle devam ediyorlar.

Okçuluk temeli iyi olan kişiler hemen belli oluyor. Benimle bu konularda aynı görüşleri olan Michal Sodja oldu (kısaca Mişa). Mişa 2009 senesinde Çek Cumhuriyeti'nde tanıştığımız Çek okçu, ve atlı okçuğa geçen sene başlamış. Türk okçuluğu konusunda şaşırılacak şekilde çok bilgili. Çek Cumhuriyeti'nde birçok Osmanlı ganimetini inceleme fırsatı var. Mişa ile çok ortak görüşlerimiz oldu örn. bugün müsabakalarda yapılan atlı okçuluğun okçulukla ilgisi olmadığını. Belki buna atlı okçuluk reenactment'ı (sahne canlandırması) demek daha doğru olur.
Atlı okçuların oklarının gezleri genelde büyük bir V şeklinde açılmış, bunun da hiç bir müzede örneği yok. Bu 3 parmak ile atışta daha hızlı olabilmek için bir uygulama, halbuki risalelerde anlatılan Türk tekniği ile buna gerek kalmıyor (ve o aşırı açılmış gezler oku yavaşlatıyor bile).
Başka bir sorun da çoğu kişilerin hala 3 parmak ile atması, ki bu da tarihi gerçeklere aykırı (kızılderililer canlandırılmıyorsa). Başparmak ile atanlar da mandalı veya tekniği genelde yanlış yapıyor. Hemen hemen hiç kimse zihgir kullanmıyor, çünkü yapmasını bilmiyorlar ve 28 libreli yaylarda zaten gerekmiyor.


3. Yayın çekiş gücü
Birçok atlı okçu, bilhassa Almanlar ve Macarlar 28-30 libre yaylar kullanıyorlar. Maalesef tarihi atlı okçuların da daha yüksek libreli yaylar kullanmadıklarını iddia edenler az değil. Adam Karpowicz gibi ciddi bir araştırmacı/yay yapımcının tahminine göre atlı okçular en az 90 libre yay kullanıyorlardı. Müzede yaptığı inceleme ve araştırmaya göre Osmanlı yaylarının ortalama çekiş gücü 120 libre çıktı. Anca o zaman fırlatılan oklar zırh delici olur. Kaliteli Avrupa zırhını delen ecdadın minyatürleri var mesela:

30 libreyle bu zırh asla delinmez ama anlamıyorlar. 30 libre, okçu olmayan veya antrenmansız olan birinin rahatlıkla çekebileceği bir çekiş gücüdür, bundan tercih ediliyor. Tarihte ve bugünlerde İngiliz uzunyayını kullananlar 150-160-170 libre yaylar kullanıyorlar; neden? Niye 30 libre uzunyay kullanmadılar zırhlı Fransız şövalyelere karşı? İlginç konuşmalar oldu, Mişa, ben hedefiniz olayım, o yaylarla beni vurun bakalım dedi mesela.
Kompozit yayı normal yaylara nazaran 70 libreden fazla çekiş güçlerinde asıl avantajını gösterir. 30 libre yay için en az birbuçuk sene bekleyip zor ve pahalı olan kompozit yayı yapmaya da gerek yok. 30-65 gibi düşük librede sadece ağaçtan yapılan yay hemen hemen aynı performansı gösterecektir. Ama neredeyse tüm atlı okçu milletler hornbow yani kompozit yay kullanmışlar.

15.yy yerine 7. yüzyılı düşünseniz bile savaşçılar zannettiğimiz gibi ilkel değildi. Mesela Orta Asya'nın çoğuna hükmeden Göktürk'lerin at ve binicisi için gelişmiş zırhları vardı, ve tabiiki kompozit yayları vardı. Çin hükümdarının Türklere bu gelişmiş branşlarından dolayı  'demirci toplumum' dediği kaynaklarda yazılı. Böyle eski zamanlarda dahi doğru dürüst çekiş gücü olan yaylarınız olması gerekiyordu yoksa savaş meydanında hayatta kalamazdınız.

İki farklı düşman atlı okçu grubunu da hayal edin. Düşman atın üstünde ok atarak size doğru yaklaşıyor, 400-30 metre arası mesafede siz de ok atmak istemez misiniz? 30 metre yaklaşana kadar mı bekleyeceksiniz? Neden? Apaçık belli ki daha güçlü bir yay ile savaş oklarınızı daha uzağa fırlatabilirsiniz ve daha iyi zırh delebilirsiniz. Kılıç/eskrim'deki gibi rakibinizin karşısında az bir mesafe avantajı çok şey farkettirecek.

Atarn forumunda da aynı tartışma oldu: Atarn tartışması
Çin kaynaklarında da atlı okçuların en az 90 libre kullandıkları yazılı: Atarn forumu

Ben dedim o zaman oyuncak plastik bir yay alayım, belki 5 libre, ince okların ucuna iğne takayım, başparmak yerine küçük parmak ile çekeyim, belki daha da hızlı olurum, daha iyi vururum, oklar saplanır ve puanları toplarım. Ama bu mu yani?
Öbür tarafta okçuluk antrenmanı yapmıyorsan ve 40 libre çekemiyorsan ve kötü teknik ve yarım çekişte atacaksan tamam 30 libre at ama işin doğrusu bu değil ki..

4. Atın hızı 
Atlı okçuluk bir savaş antrenmanı. Atlı savaş antrenmanı olarak bunları da sayabiliriz: Polo (çevgan), cirit, Jousting ve Japonların Yabusame'si (geleneksel Japon atlı okçuluğu). Gelenek ve tarihten gelen bu sporlarda atlar herzaman son derece hızlı olur, daha doğrusu biniş stili hızlı olur.. Atlı okçuluk da savaş antrenmanıdır, peki o zaman niye atlar böyle duracak kadar yavaş? Anynı şekilde Cirit, Polo ve Yabusame'de öyle yavaş binildiğini düşünün, gözlerinizin önünde hayal etmeye çalışın. Çok çirkin ve yanlış olur. Lakin Avrupa'da atlı okçuluk şu an genelde öyle.

Müsabakalarda görünen genel durumu göstermek istiyorum, bu son Avrupa atlı okçuluk müsabakasından (EOCHA 2010) görüntüler. Hepsi tanıdığımız arkadaşlar ve puan alan kişiler, herhangi kötü niyetim yok sadece örnek olarak gösteriyorum:
http://www.youtube.com/watch?v=jUMbjLHVffs



Arkadan koşsam sollayacağım hayvanı.. Uzun zamandır atlı okçuluk yapanlar dahi bu şekilde binmeyi tercih ediyor ve bu şekilden zevk alıyorlar maalesef.

Öte yandan da hızlı binmeyi ve normal çekiş kuvveti kurallara koyulursa bu defa 'atlı okçuluğu' yapabilen yüzlerce değil dünyada sadece 20 kişi kalacak. Ve bu da atlı okçuluğun yayılmasına engel olacak.


5. Okçuluk Wikipedisi
Polonyalılar bir okçuluk terimlerinin açıklandığı wikipedi tarzı web sayfası hazırlıyorlar. Bunu aslında sadece Polonyaca olarak düşünmüşlerdi ama faydalı olacağından İngilizceye de çevirme planı oluştu. Bu projede bizim katkımız da büyük olacak sonuçta çoğu tarihi terimler Türkçe, Arapça veya Farsça. Hatta kelimelerin Türkçe telafuzunu da eklemek istiyorlar.


Netice
Bu toplantı bir ilk oldu ve gayet olumlu karşılandı, atlı okçuluk faaliyetlerinin yoğun olduğu yaz sezonu başlamadan toplanma fikri ortaya kondu. Seneye bu toplantıyı Türkiye'de yapabileceğimizi teklif ettim ve çok olumlu karşılandı. Örn. Emirgan'da boğaz'a karşı kahvaltı edilir sonra Rumeli Hisarı gezilir, toplanıları da orada yaparız hatta izin alıp ok bile atarız. Askeri müze ve Topkapı müzesi ziyaret edilir ve belki de Okmeydanı.

Polonyalı ve Çek arkadaşlarımız, atlı okçulukta Türk stilinin en gelişmiş, en etkili ve en başarılı ve Avrupa'yı en fazla etkilemiş olarak kabul etseler bile başka atlı okçular tamamen hayal ve fantezi bir atlı okçuluğu tercih etmektedirler. Eski İskit, Macar ve Partlar gibi atlı okçu savaşçılarını canlandırmayı tercih ediyorlar ancak bilgi ve belgeler eksik olduğundan çoğu şeyleri kendileri yeniden icat ediyorlar.

Sırf puan almak için tarihi gerçeklerden çok uzak yavaş bir biniş stili ve fantezi okçuluk ile fırsattan istifade ediliyor. Ama bu maalesef Kore ve Macar müsabaka disiplinlerinde gerçekten işe yarıyor, puan da alıp dereceye giriyorlar. 

Kendimizi ifade etme açısından ve Türk okçuluğunu ve atlı okçuluğunu anlatmak açısından fevkalade iyi bir fırsat oldu. Bu defa atlı okçuluk sunumu değil, genel Türk okçuluğu üzerine sunum yaptım, Puta, darb, menzil gibi farklı okçuluk dallarını anlattım. Okmeydanını ve Oksporu anlattım. Hedefim Osmanlı'nın muazzam okçuluk geçmişi olduğunu göstermekti, atlı okçuluk bunun sadece bir parçası. Belge ve bilgi ve müze örnekleri olarak hiçbir ülkeyle kıyaslanamıyacak zenginliğe sahibiz, bunları anlatmamız lazım. 

Ben şahsen daha az puan almayı, ama hızlı bir atta doğru bir teknik ve teçhizat ile atmayı tercih ederim. Ecdadın yöntemleri binlerce yıl savaş meydanlarında denenmiş ve sürekli geliştirilip en üstün seviyeye gelmiş yöntemlerdir. Bu yoldan sapmamalıyız.

Teşekkürler

Gökmen Altınkulp