Monday 31 December 2012

Yeni Osmanlı/Tatar oklarım

Farklı Osmanlı ve Tatar oklarında bir desen ilgimi çekti, kırmızı ve mavi üzerine altın kareler işlenmiş, bazı örnekler aşağıda:
Osmanlı Savaş oku (Karlsruhe müzesi)
Tatar savaş okları (Türkische Cammer - Dresden müzesi)
Osmanlı savaş okları (Türkische Cammer - Dresden müzesi)

Bunlardan esinlenerek 18 yeni ok yaptım, resimler aşağıdadır.
(Ok yapımı hakkında detaylar için bu makalemi okuyun-tıklayın)

  • Temrenler iğnelidir, üstten geçme değil. Temrenler yüksek karbon içeren çelikten yapıldı
  • Ok çubukları çamdandır ve endamlı, yani belli oranda iki uca doğru inceliyor
  • Gezler 'adi' gez
  • Temrenin oturduğu yer ve gezler sinir ve hayvan tutkalı ile sarıldı
Bu oklara uzunluklarından dolayı Osmanlı/Tatar diyelim çünkü boyum uzun, Osmanlı tarzı çene altına kadar çekiyorum, bu yaklaşık 27,5 inch ediyor (69,85cm), gez ve temren ile beraber tüm okun uzunluğu 76 santimi buluyor. Müzelerdeki Osmanlı savaş oklarının toplam uzunlukları genelde 67-72 santim arası olurken Tatar okları 80-86 santim civarı oluyor.
Müzelerdeki tirkeşlerin (ok torbası) altına neden oval ve enli şekilde tahta parçası yerleştirip en alt tarafını geniş bırakıyorlar şimdi daha iyi anladım. 18 yassı temrenli savaş okunu tirkeşe yerleştirince alt kısmında temrenler baya sıkıştı.












Sunday 30 December 2012

Drawing ''in the bow'' - Yay nasıl çekilir

'Drawing in the bow' ne demek?

İngiliz savaş uzunyayı (longbow-warbow) kullananlara hayranım.Okçuluk camiasında tarihi gerçeklere uygun olarak okçuluk yapan nadir gruplardandırlar. Okları, temrenleri, şaftları, gezleri, okun yelekleri, yayları, yay şekli, yayların uzunluğu yayların çekiş gücü ve çekiş ve bırakış tekniği dahil 500 sene evvelki hali gibi.

Kullandıkları çekiş güçleri 100-150 libre arası değişiyor, bazıları daha ağır yayları bile atabiliyor:



Sürekli söyledikleri birşey var, o da şu: 'Drawing in the bow'. 'Yayın içinde yayı çekmek' veya 'yayın arasına girmek' gibi tercüme edilebilir belki. İlk anlamamıştım, ama sonradan kavradım..

Yayı yayın içinde çekmek - Drawing in the bow ne demek?
yanlamasına açılan iki demir kapı düşünün. Kapıdan kol boyu uzaklıkta durup yana doğru açmaya çalışın, mümkün olmayacaktır. Küçük bi adım öne gidip aynısını yapın, kollar bükük olacak, kapıyı yana doğru açmak daha kolay olacak. Bu örneği devam ettiğimizde şunu göreceğiz, omuzlarımız kapıya ne kadar yakın olursa o kadar güç alabilip kapıyı kolay açabileceğiz. Yayı çekerken de aynı prensip, yaya ne kadar yakın olursak o kadar kolay çekilebilir, sırt kasları o kadar iyi kullanılabilir.

Peki bu neden önemli?
Profesyonel ordularda savaş meydanlarında kullanılan ağır yayları çekmenin tek yolu budur, ondan başka yolu yoktur, teknik açıdan mümkün değildir. Okçuluk budur.

Bu tekniği anlatan neden sadece İngiliz uzunyaycılarıdır?
Çünkü tarihi çekiş gücünde yayları sadece onlar kullanıyor. 50lbs altı yaylar yanlış teknik ile de çekilebiliyor, hatta okçuluk kaslarını (sırt) kullanmadan sırf kol gücüyle bile çekilebilir. Geleneksel okçuluk veya atlı okçuluk müsabakalarında görülen de bu, birçok insan yaylarını sırt kaslarıyla çekmiyor. Bu tarihi değildir ve sadece düşük güçte yaylar ile yapılabilir.

Tam tekniği nedir?
Kirişi çekmeye başlarken dirsek yukarı doğru bakar ve çekiş ile beraber yatay yerine dikey bir rota izleyerek  tam çekişe kadar arkaya doğru gider. Buna 'rolling the shoulder' derler. Kirişi çekerken göğüs (iki omuz arasında bir çizgi farz edin) yaya mümkün olduğu kadar yaklaştırılmalıdır, sanki 'yayın içine' girecekmiş gibi.

Niye bunları yazıyorum?
Çünkü Türk/Osmanlı okçuluğunda da aynı. Zırh delebilmek ve oku daha uzağa atabilmek için yüksek çekiş gücüne sahip yaylar kullanılırdı, bunları da ancak doğru kasları ve doğru tekniği kullanarak çekebilirsiniz. İngilizler buna 'drawing in the bow' diyorlar, başka milletler başka birşey derler veya isim vermezler ama prensip aynıdır.




İngiliz savaş okçuluğu hakkında beğendiğim ve tavsiye ettiğim websitesi:
Dutch Warbow Society Hollanda savaş yayı grubu: http://www.oorlogsboog.nl/

Thursday 19 July 2012

Polonya Atlı Okçuluk müsabaka ve gösterisi Grunwald 2012

Geç olsun güç olmasın - Mayıs'ta Polonya'da yapılan atlı okçuluk müsabakanın fotoğraflarını ancak şimdi paylaşabiliyorum.
Müsabaka meşhur bir muharebenin anısına yapıldı. 15 Temmuz 1410'da Lehler Töton/Alman şövalyelere karşı savaşıp kazanıyorlar. Tatarlar da Lehlere destek oluyor. Müsabaka savaşın yapıldığı yerde yapıldı, direk yanımızda anıt ve müze vardı.
http://en.wikipedia.org/wiki/Battle_of_Grunwald

Cumartesi günü Kore ve Macar disiplinleri yapıldı. Başka makalelerde bu disiplinlerin kurallarını açıklamıştım. Pazar günü ise yeni bir disiplin denediler, 'Tatar battle discipline' (Tatar savaş disiplini). Büyükçe bir alanın 3 tarafını çevirmişler (100 metreye 100 metre gibi birşeydi), hedef biraz büyükçe ve bu alanın dışındaydı. O alana dörtnal girilecek ve gerisin geri dönülecek ve tüm bu süre içinde ok atılacak. Atın gideceği herhangi bir yol yoktu, atın kontrolü sizin elinizde yani. 


Buyrun, Artur Wosinek'in objektifinden 721 fotoğraf:
https://plus.google.com/u/0/photos/109892201944468198709/albums/5738602313733723137


Hilmi Arıç, Bart ve ben

 Macar disiplininde Norbert Kopçinski


Güzel bir Arap atı üstünde bir ok, yay ve kalkanı ile Osmanlı Sipahisi


















Thursday 12 April 2012

İstanbul At Meydanı

İstanbul Sultanahmet'te bulunan At Meydanı'nın tarihçesi bin yıllara dayansa da atlı okçuluk ve Osmanlı savaş talimi merakımızdan dolayı tabiiki fetihten sonraki yıllar ile ilgileniyoruz. At Meydanı Osmanlı zamanında sayısız gösterilere ev sahipliği yapmış. Bunu hem yazılı kaynaklardan okuyoruz hem Osmanlı minyatürlerinden görüyoruz.

Google maps ile meydanı ölçtüğümüzde 300 metre uzunluk ve 50 metre genişlik gibi veriler elde ediyoruz.

View Larger Map

Tabi bu meydan ve üstünde yapılan merasimler böyle önemli olunca tarihte yabancı ressamların da ilgisini çekmiş:
Jean Baptise Vanmour 1720-1737:  'At Meydanından geçen Sadrazam'

Anonim Rum ressam - 1809

Thomas Allom - Atmeydanını gösteren 1840'larda yapılan gravür

Bir Fransız'ın (Frith Francis) objektifinden 1850'lerde At Meydanı

Bu bulabildiğim en eski fotoğraf. 1850'lerde çekilmiş. Meydan daha toprak. İlginç olan baya taşlı olması (yanılmıyorsam tabi). Göze çarpan diğer şey ise zamanla meydana taşlar döşenmiş ve bu zamanla kat kat meydanın seviyesinin yükselmesine neden olmuş. Öyle ki bugün bu sütunu bu fotoğraf ile karşılaştırdığımızda seviye farkının birkaç metre olduğunu anlıyoruz.


1920'den bir başka fotoğraf. Tarihi dokunun hala bozulmadığını görüyoruz. Zemin hala toprak.

Dikilitaşlar
Meydanın ortasında üç tane dikilitaş vardır, 'Örme Dikilitaş', Mısır'dan getirilen Obelisk ve Yılanlı Sütun. Yılanlı Sütun ilginçtir. M.Ö.479 yılında yapılmış. Yılanların başı 17yy'da daha minyatürlerde görünürken ondan sonraki dönemlerde kayıptır.









Yılanlı sütun solda ve bugün İstanbul Arkeoloji müzesinde bulunan yılanlı sütunundan bir yılan başı parçası

Yılanlı sütunun başları büyük bir ihtimal ile talimlerde hasar görüp kırılmıştır. Buna bir örnek Fatih Sultan Mehmet'in şeşper taliminde görüldüğü bir minyatür. Atının hızını da katarak bütün gücüyle şeşperini fırlatmış görünüyor. Kimbilir daha ne ok, cirit ve benzeri savaş aletleri isabet etmiştir..

Fatih Sultan Mehmet'in şeşper talimi


Bir hayal
Bu arada benim bir hayalim var, inşallah ileride gerçekleşir. Farzedin ki şu anki Atmeydanı'na atlar için zemin ve pist hazırlanıyor. Sağa ve sola ok ve kılıç için hedefler ayrı yerleştiriyoruz. Ortaya da uzun bir direk dikiyoruz ve ucuna pirinçten yuvarlak bir top yerleştiriyoruz. 10 atlı okçu olarak meydana çıkıyoruz. Eğerler, üzengiler, ince işlemeli yaldızlı sağrı örtüsünden atın demir başlığına kadar atları en güzel şekilde ve müze örneklerine uygun şekilde süslüyoruz. Kendimiz de rengarenk kaftan, sarık ve devekuşu tüyü, solumuzda kınında duran kılıç ve belimizde sadak ve tirkeşte duran oklar ve yayımız ile atlara uyum sağlıyoruz. Biraz ısındıktan sonra parkura atı dörtnala sürerek tek geçişte hem ok atıp hem kılıç ile hedefleri vuruyoruz. Sonra Lahanacılar ve Bamyacılar diye iki gruba ayrılıyoruz. Lahanacı ve Bamyacı Osmanlı'da bugünün Fenerbahçe ve Galatasaray gibi iki takımdır. Bu Lahanacı veya Bamyacı diye takım tutmak ciritten okçuluğa birçok sporda kendini göstermiştir. Son sürat atları sürüp direğin tepesindeki kabak hedefini vuruyoruz. Bu çekişmeli mücadeleden sonra kazanan takım belirleniyor ve hediyesini alıyor...
Bu hayali gözünüzün önünüzde canlandırırken son resmimi sizinle paylaşıp yazıyı bitiriyorum..

Trinity College, Cambridge Yzm O.17.2 1574
(Yabancı ressam - Resme bakıldığında ressam muhtemelen kendisi atmeydanında bulunmamış ama oraya gitmiş birinin anlatımlarıyla bu resmi meydana getirmiş)

Gökmen

Monday 27 February 2012

Mehmet Gölhan sentetik yayları


Mehmet abimiz uzun süredir Osmanlı sentetik yayları konusunda çalışıyor. Devamlı ufak düzeltmeler yapıp sahada deniyor ve yay modelini sürekli geliştiriyor. Şu an geldiği nokta tüm Türkiye için gurur verici, yayın formu orjinallere çok benziyor, yay çok hızlı, kiriş Türk/Asya tarzı (başka hiçbir yaycı bunu yapmıyor). Yay kolları Grozer yaylarındaki gibi kaba ve kalın değil ama yine de güçlü.
Hem yaya olarak hem at üstü kullanım için tavsiye ettiğim bir yay.

İki farklı Gölhan yayı sahibi olma şansım oldu, bunlar en son model olmasalar bile oldukça hızlılar. Bu yaylar ile farklı müsabakalara katıldım hatta düğünümde ok attım, resimler aşağıda.

Mehmet abi yaylarla ilgili bilgileri ve bu süreçte edindiği tecrübeleri paylaşmak üzere yeni siteler açtı, buradan en son bilgileri okumanızı tavsiye ederim:
Osmanlı yaycı ustaları yayları havadan ve nemden korumak için at derisi ile sarıyordu, ama niye at derisi? Bu derinin başka bir fonksiyonu var mıydı? Mehmet Gölhan bu konuda yeni bir keşif yapmış ve at derisinin sinir gibi kullanıldığını deneylerle çıkarmış. Daha detaylı deneylerini sabırsızlıkla bekliyoruz. Makalenin tümünü buradan okuyabilirsiniz. 






Wednesday 18 January 2012

Atlı okçuluk müsabaka hileleri

Belki seyredenler farketmiyor, okçu arkadaşlar da farketmiyor, bugünün atlı okçuluk müsabakalarında iyi puan almak ve derece almak iyi atlı okçu olmak anlamına gelmiyor malesef. Diğer spor dallarındaki gibi oturmuş kurallar yok daha onun için kural boşluğundan faydalananlar çok. Hala adil puanlama düzeni de oturtulamamıştır.
Biz alışmışız herşeyi kaynaklardan okuduğumuz gibi ecdadın yolundan gitmeyi. Bazı şeyler ilk tuhaf gelse bile 'vardır bir bildikleri' deyip aynen uygulamaya çalışıyoruz. Ve alışmışız müsabakaları bir kültürler arası kaynaşma ve arkadaş edinme fırsatı olarak değerlendirmeye. Bazı yabancı yarışmacılar böyle düşünmüyor, tek hedefleri nasıl olursa olsun fazla puan alıp birinci gelmek.
Ben bu tecrübeleri edindim ve burada paylaşıyorum. Herhangi bir şansınızın olmasını istiyorsanız bu listedekileri uygularsınız. Bence bunları yapmak hiledir ve oturmamış kuralları istismar etmekdir, ancak EOCHA, Kore veya Ürdün gibi müsabakalarda çoğunluk yapıyor, ve bunları uygulamayanın pek şansı olmuyor. Yaparsınız yapmazsınız, size kalmış birşey.

Çok puan almak istiyorsanız işte size bir liste:

1. Yavaş at seçimi
Bu nokta bu listenin en önemli ve en çok puan getirebilen veya kaybettirebilen noktasıdır. Onun için listemde ilk sırada yer alıyor. Buraya tıklayın ve geçen sene (2011) Ürdün atlı okçuluk müsabakası Kore disiplininin sıralamasına bir bakın, ne farkettiniz?
a) En çok puan alan ilk iki kişi Ürdünlü. b) 4 Ürdünlü katıldı, atları en yavaş at, diğer atlara nazaran iki kat zaman dikkatinizi çeksin c) atın isimlerine bakın (Nasr, Fareh, Batal ve Joharh), diğerleri at paylaşırken o yavaş atlar sadece onlar için ayrılmıştı  d) bilmeden en hızlı atı seçen zavallı İsveçli arkadaşımız kaçıncı olmuş? Sonuncu!
Halbuki İsveçlinin iyi atlı okçu olduğunu biliyorum ama atı yıldırım gibiydi mubarek, 90 metreyi 6,1 saniyede tamamladı, 5 hedefli atışta 150 metreyi 10,5 saniyede (benimki örn. 150 metrede 11,9s). Ürdünlüler ne yaptı? Yavaş yavaş tıpış tıpış gittiler, okları rahatçana gezlediler ve her hedefe atma şansları oldu. Hatta atın ağzını kayışla eğere bağladıklarını gördük, aman haa at hızlı gitmesin...90 metreyi neredeyse 12 saniyede, 150 metreyi de 21 saniyede geçtiler! Şimdi 11 saniye nerede 21 saniye nerede? Üstüne üstlük bir kural daha var, 3 hedefi arka arkaya vurursan 5 artı puan, hepsini vurursan 10 artı puan veriyorlar. Ürdünlüler bu şekilde bu puanları da almış oldu.
Ürdünlülerin ikisi neyse puan alabildi birinci ve ikinci oldu bu şekilde, diğer ikisi bu hileye rağmen tutturamadı. Her ülkeden en fazla iki kişi katılabilirken de Ürdün'den 4 kişi katıldı. Kendi ülkelerinin kazanmalarını ne pahasına olursa olsun garanti altına almak istiyorlardı gibi bir intibar uyandırıyor böyle şeyler. Aman Ürdün kazansın da Kral seneye de sponsor olsun :)
Aklında tut: ne kadar yavaş at, o kadar ok atma şansı, o kadar puan, anladin? Ha bir de diğerlerine de farkettirmeden füze gibi atları kakala, bu iş tamam.

2. Açık gez 
Gezleri çakmak ile ısıtıp penseyle az birşey açmakta fayda var da müsabakalarda gördüğüm gezler abartılı V şeklinde açılmış. Bu şekilde gez anında kirişe oturuyor. İyi de gezleri bu kadar açık bir ok gördünüz mü müzelerde? Hayır, peki ecdad niye yapmamış? Aero dinamik olmadığı için, böyle bir ok uzağa gitmez, ancak müsabakada kullanabilirsin.
Aklında tut: gezleri aç şeyin şeyi gibi ki hızlı girsin. Vakit kaybetmeye gerek yok, anladin?

3. Oku yarım çekmek
Bu da çok yaygın olan birşey. Videolarda pek iyi görülmüyor bile, insanlar kirişi dirsek ve çene arasında bir yere kadar çekip bırakıyorlar. Bazen 'follow through' yapıp bu yarım çekişten sonra eli arkaya götürüp Kassai usülü açtıkları için yarım çekiş değilmiş gibi görünebiliyor. Tabiiki zaman kazandırıyor, ama zaten 30 libre yay örn. 20 libre olmuş oluyor. Bu artık bence ne savaş aleti, ne spor aleti, sadece bir oyuncakdır. Ama puan almaya yetiyor.
Aklında tut: Oku yarım çekip bırak, 7 metreden hedefi vurursun, anladin?

4. Okları tirkeşten çekmemek
..ve bunun yerine beldeki kuşağa koymak veya çizmeye yerleştirmek veya kol tirkeşi icad edip koldan çekmek gibi şeyler. Bu şekilde oku ortasından değil gezinden tutarsanız gezlemede 2 adım birden atlamış olursunuz. Hatta size olayın fotoğrafını da göstereyim, bilin bakalım Kore'de geçen dünya şampiyonasında (2011) hangi ekip galip geldi? Bu 'dahi' kol tirkeşlerini icad eden arkadaşlar...Tirkeşten çekene karşı haksızlık olduğu (ve deli saçması birşey olduğu) için Koreliler bunu yasakladılar. Artık herkes okları bel tirkeşinden çekmeli. Ne yoluyla olursa olsun avantaj sağlayıp galip gelme zihniyetinin güzel bir örneği. (Ama 'Dünya Şampiyonu' oldular bi kere).
Aklında tut: Okları kemer (kol) veya çizmeye koy ve gezinden yakalayıp direk kirişe tak, diğerleri aptal çünkü, anladin?

5. Oku bakarak gezlemek
Okları gezlerken daima hedefe (veya parkur yoksa gittiğiniz yere de) bakılması gerekiyor. Savaş meydanında olduğunuzu farzedin, parkur yok, etraf düşmanla dolu, ata da yön vermeniz ve nereye gittiğinizi görmeniz gerekiyor. Bu esnada oka bakmanız hayati tehlike taşır. Ama müsabakada parkur var, atın nereye gideceği belli, tehlike yok ve oka bakarak gezlemek size zaman kazandırır.
Aklında tut: oklara gezlerken bak, boşuna vakit kaybetme, anladin?

6. Parmak koruyucusu kullanmamak
3 parmak atarken parmağın gelecek yere kirişi yumuşak birşey ile kaplamak. Bunu 'her' 3 parmak atan atlı okçu yapıyor! Veya başparmak çekişinde zihgir yerine sporcu bandı kullanmak, zihgir kaymasıyla uğraşmazsınız hiç. Yaylar da düşük libre olduğu için gerekmez zaten. Osmanlı dedelerimiz zihgiri 90-100 libre üstü tirkeş/savaş yaylarının kirişinden korunmak için kullanıyordu. 30-40 libre yaya zihgir gerekmez.
Aklında tut: zihgir ile uğraşma, parmağı bantla, hatta bantlamasan da olur, 5 atıştan kimsenin parmağı şişmez, anladin?

7. Düşük libre (mülayim) yay kullanmak
Müsabakalarda kullanılan libre genelde 30 civarı. Orjinal Osmanlı yaylarının libresi en az 90-100 libredir :) Yay libresi düşük olunca oku çekerken (yanlış olarak) dirseğinizi aşağıda tutarak da çekersiniz. 30 librede farketmez ve çekişiniz daha hızlı olur. İnce ve hafif karbon ok kullanırsanız okun hızını da arttırmış olursunuz. Kore ekibi oklarında 3 yelek (tüy) yerine iki yelek kullanıyor, daha hızlı olsun diye. Aslında Kore disiplininde yelek bile gerekmiyor. Zaten kaç metre atılıyor? 7metre!
Aklında tut: 30 libreyi geçme, oku doğru teknik ile sırt kaslarını çalıştırarak atacağım diye uğraşma. Dirsek aşağıda bilek kuvvetin ile şipşak çekip atıver, anladin?

8. Modern ekipman kullanmak
Atlı okçuluğun tarihi binlerce yıl geriye gitmektedir. Aslında bunu canlandırırken 'geleneksel' bir yol izlemek lazım, değil mi? Ama amaçlar farklı, bunun farkına varmak lazım. Çoğu atlı okçuluk müsabakalarında 'tek' amaç puan toplamak. Biz okun hangi çam türünden yapıldığını konuşurken millet karbon ok kullanıyor ve isabet oranını arttırıyor. Karbon oklar hem hafif (önemli!), hem ağırlığı, spine değeri vs standart. İki karbon okunu aynı açıda attığınız zaman teorik olarak aynı yere gitmesi lazım. Bunu ahşap oklarla tutturmak çok güç.
Aklında tut: ahşap ok ile uğraşma, karbon kullan isabet oranın artsın, anladin?

Malesef atlı okçuluk müsabakalarının gerçeği budur. İnşallah en kısa zamanda müsabaka düzenleyenler bunun farkına varırlar ve kuralları ve puanlamayı biraz daha adil yaparlar ve istismara karşı korurlar. Aksi taktirde tarihi gerçeklerden çok uzak 'ancak müsabakalarda' kullanılan teknik, teçhizat vs gelişecek ve bu saçma stilin ustaları çıkacak (şu an öyle gibi gözüküyor). Biz en azından bunların farkına vararak kendi müsabakalarımızı başkalarının hatalarından öğrenerek düzenleyelim.

Lütfen soru, öneri veya görüşleriniz olursa aşağıya not bırakın, tüm soruları cevaplayacağım.

Gökmen Altınkulp

Friday 6 January 2012

Biga atlı okçuluk ve okçuluk müsabakası Ekim 2011

30 Eylül-2 Ekim 2011 tarihlerinde uluslararası Biga Osmanbey okçuluk ve atlı okçuluk yarışması düzenlendi. Yer Çanakkale/Biga. Organizasyonu değerli Biga kaymakamı Fatih Genel düzenledi. Neil Payne, Metin Ateş, Sami Genel ve bendeniz atlı okçuluk müsabakası bölümünün organizasyonunda yardımcı olduk. 7 ülkeden toplam 30 atlı okçu katıldı, katılan ülkeler:
Almanya, İran, Slovakya, Güney Afrika, Japonya ve İngiltere.

Ayrıca Avustralya ve Amerika'dan da yarışmaya katılmayan ama müsabakayı zevkle seyreden atlı okçu misafirlerimiz oldu. Czaba Grozer de onur konuğu olarak geldi.
Müsabaka Cumartesiydi. Pazar günü de gösteriler oldu. Etkinlik medyada geniş yankı buldu ve Türk okçuluğun ve atlı okçuluğun tanıtım ve gelişmesinde büyük faydası oldu. Şu ana kadar atlı okçuluk alanında Türkiye'de en büyük ve en başarılı organizasyon olmuştur. Fatih beyi tebrik ediyor ve tüm emeği geçenlere buradan birdaha şükranlarımı iletmek istiyorum. Yarışmadan kareler:




Parkur ve disiplinler
Parkur ağaçların altında düzenlendi. Hem gölge avantajı hem güzellik açısından güzel bir seçim oldu. Tek kötü tarafı kabak yarışmasında bazı oklar dallara takılıp kaldı. Yarışma parkuru 100 metreydi ama başta ve sonda atların hızlanıp ve durabilmesi için 30 metre gibi ek ilave yaptık.

Memlük disiplini
Neil Payne arkadaşımızın tasarladığı Memlük disiplininde 100m parkuru en fazla 11 saniyede tamamlamanız gerekiyor. 11 saniyeyi geçtiğiniz an her saniye için bir eksi puan alıyorsunuz. Örnek: 11,3 saniyeye 1 eksi puan. 13.7 saniyeye 3 eksi puan alırsınız. Herkesin 4 geçiş hakkı vardı. İlk oku parkura başlamadan gezleyebiliyorsunuz. İlk hedef sağ tarafta yerde. İkinci hedef sol tarafta, yan atış, üçüncü hedef sol tarafta ve arkaya atmanız gerekiyor.
Hedeflerin yeri hakem tarafından belirleniyor ve mesafesi sabit değil ve yarışmacılara söylenmiyor. Bu bazı arkadaşlarda soru işareti uyandırdı. Neden Macar veya Kore disiplinindeki gibi bir standart koymuyoruz?
Uluslararası atlı okçuluk yarışmalarını, yarışmacılarını ve konuşmaları, fikirleri takip ederseniz durum şöyle: İnsanlar Macar ve Kore disiplinlerini çalışa çalışa mesafeleri ezberlemişler. Bunu iyi karşılayanlar da var, bu disiplinden bu yüzden bıkanlar da çok. Oku attıklarında yayı ne kadar havaya kaldıracaklarını ezbere biliyorlar, ama savaş veya av anındaki gibi instinctive (içgüdüsel) atmıyorlar. Bunu önlemek için Neil Payne arkadaşımız bu yeni parkuru tasarladı. Mesafeler bilinmediği için önceden çalışılamıyor, yani ezberlenemiyor. Beyin ezbere atmıyor, nişan almayı her atışta içgüdüsel olarak yeniden hesaplıyor. Hatta bir kuralı daha var ama biz organizasyon ve zaman sıkışıklığından hayata geçiremedik: her geçiş sonrası hakem 3 hedefin de yerini değiştiriyor örn. 3-4 metre öne arkaya veya yanlara alıyor. Müsabakada 4 geçiş varsa 'içgüdüsel' olarak 12 hedefe atılmış oluyor. Paralel olarak okçuluk alanında da benzer düşünceler olduğu için 'Field archery' müsabakalarında da belirsiz mesafeler var: http://en.wikipedia.org/wiki/Field_archery
Bu bir kusur veya eksi olarak algılanmasın, bu parkurun en önemli özelliğidir. Bugünün atlı okçuluk müsabakalarına nazaran bir gelişmedir. Parkurun diğer bir özelliği de sağa doğru atışıdır.

Hedefler
Hedef olarak Türk puta hedefleri kullanıldı:
Puanlar: yukarıdaki yuvarlak 4 puan, aşağıdaki 2 puan, ok hedefe ön tarafında herhangi bir yere saplandığı an 1 puan sayılıyor. Ancak şunu belirtmek lazım, bu askeri müzede görülen deri putalar 'yaya putasıdır', ve okmeydanında 160-240m arası mesafelerden atmak için tasarlanmıştır (büyüklüğü bu yüzdendir!). Osmanlı atalarımız atlı okçuluk için tabak büyüklüğünde yuvarlak hedefler kullanmıştır. Nişan alma ve zorluk açısından gerçeğinden çok da uzaklaşmadık sayılır, 4 ve 2 puan getiren yuvarlaklar yaklaşık minyatürlerde gördüğümüz yuvarlak atlı okçuluk hedefleri büyüklüğündedir.

Kabak
Kabak oyunu da ikinci disiplin olmuştur. Kabak direğinin uzunluğu 8m ve hedef olarak seçilen tepsinin çapı 60cm. Direğin 1m önüne ve 4 m ilerisine işaret kondu, bu atış alanıdır. Atış alanının dışından atılan oklar geçersizdir. Burada okun bırakış anında ok hizası sayılıyor. Güvenlik nedeniyle sadece blunt uçlu ve ibriş yelekli oklar atılabilir. Puanlar:
1. Atış alanı içinden, üst vücudu en az 45 derece yatırıp atıp vurmak 7 puan
2. Atış alanı içinden vücudu 45 derece yatırmadan vurmak 4 puan
11 saniyeyi geçen diskalife oluyor.
Bilhassa EOCHA gibi yurtdışı müsabakalarda neredeyse yürür tempoda gidip hedefe rahat rahat atanları gördük. Kabak oyunu bir savaş disiplini, ve kaynaklarda hücum dörtnal gidileceğini okuyoruz. Hızlı dörtnalda 100 metre 11 saniyede rahat geçilir. Binicilerin de atın hızını ona göre ayarlaması lazımdır. Burada bir küçük organizasyon hatamız oldu. Maksadımız hakem masamızın yanında kurulacak hoparlörden her geçişte yarışmacının zamanını ve puanını söylemekdi. Bu şekilde yarışmacı yavaş mı hızlı mı gitti öğrenir ve birdahaki geçişte atı ona göre sürebilirdi. Ancak hoparlörler kurulmayınca müsabakanın akışını bozmadan yarışmacılara bu bilgileri aktarmayı başaramadık. Tek tük bize gelen arkadaşlara da söylemek diğer yarışmacılara haksızlık olur diye kimseye söylemedik. Malesef bu yüzden bazı yarışmacı arkadaşlarımız atlarının hızını bilmeden yarıştılar ve bazı geçişlerde diskalife oldular. Bunu da birdahaki sefere düzelteceğiz inşallah.

Puanlar
Kabak, Memlük disiplini puanlarını ve toplam puaları detaylı olarak buradan öğrenebilirsiniz: Puanlar

Kabak oyununda: 1. Jehad Shamis (İngiltere), 2. Sabri Kavuncu, Ahmet Razgahi (İran), Ivan Belicka (Slovakya), 3. Erem Kılıç, Hasan Taşavlı, Mehdi Safaei (İran)
Memlük disiplininde: 1. Ahmet Razgahi (İran), 2. Mehdi Safaei (İran), 3. Jehad Shamis (İngiltere)
Toplam: 1. Ahmet Razgahi (İran), 2. Jehad Shamis (İngiltere), 3. Mehdi Safaei (İran)

Ödüller bu defa şahaneydi, meşhur Sultan Murat II'nin kabak atışı minyatürü seramiğe işlenmiş, ayrıca birincilere yay hediye edildi. Bir ödül daha verildi, Neil Payne'in İngilizce tabiri ile 'Horse conduct' yani, yarışmacı atına nasıl davranıyor, at ile iletişimi gibi. Bu ödül de Almanya'dan gelen bayan yarışmacıya verildi.


Etkinlik medyada geniş yankı buldu, burada Çağatay Yolda programının linki ile yetineceğim, link için tıklayın  
En büyük ilgiyi Japon atlı okçular gördü. Son Samuray gibi filmlerden gördüğümüz Yumi denen Japon uzunyayları ve kostümleriyle ilgi odağı oldular. Ayrıca bu uzun yaylar ile kabak atışlarını izlemek de hoş birşeydi. Aşağıdaki güzel fotoğraf ile bu yazıyı sonlandırmak istiyorum:


Gökmen Altınkulp